FikirEdebiyat Yazıları - FikirEdebiyat Dergisi
Sonra hep bir şey bekledim: Bir haber, bir sabah, bir bahar...
Paralel evrenler olduğunu düşünüyorum. Ve bu paralel evrenlerde bizim bir değil binlerce kopyamız var, bu evrenlerde kopyalarımız hepsi ayrı ayrı hayatlar yaşıyor. Ama bilinç sadece birinde var oluyor, diğerleri sadece robot gibi yaşıyor. Etrafına bakabilirsin çoğu insan robot gibi yaşıyor; hayatın...
Sevgiye yatırım yapmazsak, şiddetin normalleştiği bir uygarlıkta yaşamaya daha ne kadar dayanabiliriz?
Gök ile yerin öpüştüğü yerde yükselir Himalaya. Dağ değil, bir dev gibidir. Sessizliğin heybetli gövdesi, sonsuzluğun buzla kaplı sureti... Sanskritçede "karın evi" demektir Himalaya; ama bu sadece karla açıklanamayacak bir anlamdır. Zira orada zaman da donar. Orada nefes bile ağır çeker kendini.
“Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!..”
Film boyunca karakterlerin konuşmaması, yalnızca bir sinemasal tercih olarak kalmıyor; aynı zamanda modern insanın iletişimsizliğine dair derin bir eleştiri sunuyor. Kim Ki-duk, bizi kelimelerin yetersiz kaldığı bir dünyaya çağırıyor.
Her gece ağlama krizlerine girip, sabah şiş göz altlarımla işe gidiyordum. Onun benden önce geçtiği sokaktan geçerken, bazen sıktığı parfümün kokusunu alıyordum ve yolda giderken bile ağlıyordum. Günler bu şekilde birbirini kovalıyordu. Onun bana yaşattığı yarım yamalak aşkı nimet sayıp, beni hiçbir...
Kelebeğin Rüyası, yalnızca iki gencin değil, bir kuşağın umutlarının, hastalığa ve yoksulluğa karşı verdiği mücadelenin filmi. Film, dönemin Türkiye’sine dair güçlü bir atmosfer kurarken, aynı zamanda sanatın ve aşkın nasıl birer direniş biçimi olduğunu da anlatıyor.
İnsan zihninin karanlık ve derin mağaralarında, duvarlara çarpa çarpa ilerleyen bir cümle vardı: “Önce kafesler mi yaratıldı, yoksa kafeslerden önce mi yaratıldı özgürlükler?”
Okuduktan sonra, bir roman bitirmiş değil de bir sırra ermiş gibi hissedeceksiniz. Alamut Kalesi, yalnızca bir kitap değil; bir zihinsel deneyim, bir sorgulama alanı, bir kırılma noktasıdır.
Bu yönüyle Çingeneler Zamanı, yalnızca sinemasal bir başyapıt değil; aynı zamanda duygusal bir deneyimdir. İnsan, film boyunca yalnızca Perhan’ın değil, kendi içindeki o temiz ve savunmasız tarafın da giderek kirlendiğini hisseder.
Ebeveynler çocuklarını okula gönderirken ne kadar baskı uyguluyor? Bu baskı, çocukların birey olma haklarını ve karar verme özgürlüklerini nasıl etkiliyor? Çocuklar kendi yaşamlarında ne derece söz sahibi?
“Sahip oldukların, sonunda sana sahip olur.”
Ben sana tutsak ama biliyorum ben sana zindan.