Arama

DÖNÜŞLER...

Okunma Sayısı : 534

O ise buna her zaman ayak diriyor, sevmenin genel geçer bir tarzı olmadığını, herkesin sevgisini ancak kendi tarihinin, yaşanmışlıklarının yarattığı şekilde gösterebileceğini, yüreklerin de eşitsiz gelişim yasasına tabi olduğunu söylüyordu.

DÖNÜŞLER...

Dönüşler.

Yağmurun soğukluğunu tenime ilmik ilmik dokuduğu, gök gürültülü bir sabah. Sokakta sadece ikimiz vardık. Asfalt grisiydi her yer. Şehir boğuk. Birbirimize bakarak bağır bağır konuşuyorduk. Bu kaçıncı kavgaydı?

Ellerine dokunmak, o elleri donmuş tenimin altında patlayan yanardağa değdirmek istiyordum. Bana söylediği o lanetli cümlelerin altında ezilmediğimi, dik durduğumu göstermek istiyordum.

 

Dönüşler. Herkes bir gün gerçekten dönermiş geriye. Herkes kendi dönüşlerini taşırmış hep yaşarken. Her yürek, yaşadıkça, yaşlandıkça ve yenildikçe dönmek istermiş geriye. Aslında ben geçmişte yaşamıştım. Ben hep dönüşlerimde yaşıyordum, hep bir yas, hep bir matem anıydı benim yaşamım. Büyüdükçe en başa dönmenin daha korunaklı olduğunu fark eder insan. Birkaç insanın sınırsız koruması altında, ölüm fikrinden uzak, masum ve günahsız yaşam. Her geçen yıl, daha fazla geriye dönülmek istenen bir an olur. Yıllar geçtikçe dönmek istediğin o kadar çok yer ve insan biriktirirsin ki , bulunduğun zamanı yitirir, anı algılamayı yitirir, dönüşlerinde yaşarsın. Geçmişin yaşadığındır artık, şuanındır.

Dönüşlerin en acısı bir insana yapılmak istenendi. İstediğin kadar tanrılaştır kendini, istediğin kadar ben kendime yeterim de, her şey insansız eksik kalıyordu. İnsan, ancak yüreğine yerleştirebildiği bir insanla tamamlanabiliyordu. o yürekten o insan gidince kendinde var ettiğin ne varsa sahipsiz kalıyor, yörüngesinden sapıyor, yok oluşa sürükleniyordu. O yüreği başka insanla doldurma çabası sadece unuttukça ya da unuttuğuna kendini inandırdıkça işe yarar görünüyordu. Gerçek olan, hiçbir şeyin asla unutulmadığı, belleğin bir yerine kazındığı, bilincimizce fark edilmeden bize eziyet ettiğiydi. Hiç kimse hiç kimsenin yerini dolduramazdı ve yürekler her zaman en yoğunu yaratan insanı arıyordu…

 

Birbirimize boğulurcasına bağırırken aklımdan bunlar geçiyordu. Öyle acımasız bir yağmurun altındaydık ki, sırılsıklam olmuştum ama bunu algılayamıyordum. Dudaklarımızın ve ellerimizin, hatta tenlerimizin aşamadığı aradaki engelleri, kömür dumanıyla dolmuş bir gökyüzünün altında hem de yağmurda, bağırarak kaldırmaya çalışıyorduk ya da ben öyle sanıyordum.

 

O her zaman bana karşı acımasızdı. Dik ve heybetli duruşu, fakirlikten gelmenin sertliği, mahrumiyetin yarattığı kendini kandırmaktan kurtulmuşluk, hayalsizlik ve çok canı yandığı için dünyanın en derin noktasına gömülmüş duyguları. Bense bir çocuk gibi bağlıydım ona. Benim her şeyimdi. Herkesten ve her şeyden önce geliyordu. Benim yürek işçimdi. Yüreğimde büyük gökdelenleri olan koca bir evren inşa etmişti.

Onu benim onu sevdiğim gibi sevmeye zorluyordum, çünkü benim için çok sevmenin tek şekli buydu. O ise buna her zaman ayak diriyor, sevmenin genel geçer bir tarzı olmadığını, herkesin sevgisini ancak kendi tarihinin, yaşanmışlıklarının yarattığı şekilde gösterebileceğini, yüreklerin de eşitsiz gelişim yasasına tabi olduğunu söylüyordu. Haklıydı. Hiçbirimiz, birbirimize sonsuza dek aksak bile; başka rahimlerde doğmuş olmanın, başka adamlara baba demiş olmanın yarattığı yürek farklılıklarını ortadan kaldıramazdık. Birbirimize ne kadar benzesek de hep bir şeylerin geçmişten gelip farklılıklar yaratacağı kesindi.

 

Yağmurun altında söylediği cümlelere karşı inatla direniyordum. Beni katil olmakla suçluyordu. Evet onun bana getirdiği yavru tavşanı, onunla ölümcül bir kavga yaptığım bir günün sonunda, ondan intikam almak için öldürmüştüm. Bunu o kadar soğukkanlı bir şekilde yapmıştım ki kendimden korkmuştum. Önce tavşanın ağzını bantlamış, sonra nefessizlikten yavaş yavaş ölümünü izlemiş, çırpınışlarına ve can çekişlerine kayıtsız kalmış, öldükten sonra da poşete sarıp çöpe atmıştım. Herkese de çalındı demiştim. Ama dünyada benden başka kimsenin bundan haberi yoktu. Sonrasında pişman olmuş, acı çekmiştim. Ama o katil derken bunu kastetmiyordu.

Ben kendimi öldürmüştüm. Evet öldürmüştüm. Öldürmüştüm çünkü insan dünyanın kötülüğüne ancak bir ölüyken katlanabiliyor. Dünya bizi ölü gibi davranmaya, her şeyden uzak, kayıtsız ve algısız kalmaya zorluyor. Gerçeklere karşı ancak bir ölünün hareketsizliğiyle kayıtsız kalınabiliyor. Canlı olduğunu iddia ettiğin an gerçeklerle yüzleşmek ve onlarla savaşmak zorundasın. Kaçmanın ve kaçınmanın ölmekten başka bir yolu yok. O benim kendimi öldürdüğümü, ölümümün de ilişkiyi öldürdüğünü söylüyordu. Kendimi nasıl öldürmüştüm, sevmekten başka hiçbir şey yapmayarak. Yüreğe dolan o insanın sevgisinin beni her şeyde beslediğini sanarak, sevginin sırrının yaşamak olduğunu unutarak, kendimi bir aşka gömerek.

 

O deli yağmur son yağmurumuzdu. O bağırmalar son cümlelerdi. Her şey yarım bırakılıp gidildi. Ben yarım kaldım. Yüreksiz ve yaşamsız kaldım. Onun tenini ilk kokladığım andaki şarkıyı çalıp çalıp dinlerim geceleri. Dönüşler isterim. Dönüşler beklerim. Kapılarım açılsın ve geride kalanlar içerisi girsin isterim. Ağlarım geceleri. Onun başka bir yürekte kendine yeni bir dünya yapıyor olması kahreder, nefesim kesilir. İliklere işlenirmiş sevgiler. Hissederim, her yürek atışında ilikten kana bir tutam “O” geçer. Ben seni çok özlüyorum diyemem. O ten benim ülkemdi diyemem. Ben öldürmek istemedim diyemem. Asıl şimdi öldüm diyemem. Hiçbir şey unutulmuyor diyemem. Kimseye gidemem. İçimdeki o cehennemde her gün nasıl kaynatıldığımı kimseye söylememem. Aynalara bakmaktan kaçtığımı, kendi kendime sessiz çığlıklar attığımı, aklımı yitirmek için karanlık sokaklarda kaçıklar gibi dolandığımı anlatamam.

Dönüşler olsun, dönmeye hakkımız olsun. Yaşadıkça öğreniyor insan. Kaybettikçe anlıyor. Hep bir yas, hep bir yenilgi kalıyor bize, değerini bilmeyerek yaşadığımız hayatımızdan, insanlarımızdan….

 

UĞUR AL

Etiketler : DÖNÜŞ ÖZLEM AYRILIK SORGULAMA AŞK PİŞMANLIK
UĞUR AL
UĞUR AL

Gaziantep Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladığı lisans eğitiminin ardından, genç yaşlarda adım attığı edebiyat dünyasında, yıllar boyunca hem yazar hem de yayın yönetmeni olarak üretmeyi sürdürdü. Yerelden ulusala uzanan çeşitli dergilerde kaleme aldığı yazılar; dilin, düşüncenin ve duyarlığın izini süren bir arayışın ürünü oldu. Bir süreliğine edebiyattan uzak kalsa da, söze ve anlamın derinliğine duyduğu bağlılık hiç eksilmedi. Bu sessizlik dönemi, onun için bir geri çekilme değil, daha derin bir bakışın hazırlığıydı. Şimdi, FikirEdebiyat.com aracılığıyla yeniden yazınsal üretime dönerek, hem geçmiş birikimini hem de yeni arayışlarını okurla buluşturmaktadır.

Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.

Bunlar da ilginizi çekebilir

DÖNÜŞLER...

DÖNÜŞLER...

5 ay önce
Yorumlar