BURCU AL DOĞRU Yazıları - FikirEdebiyat Dergisi
Yine de bir tuhaftı. İçi sıkkındı, sebepsiz. Uzun uzun bakmıştı güvercinlerine; tek tek adlarını söylemişti, vedalaşır gibi. Kendini garipsiyordu; her şeye son kez bakar gibiydi.
Ey okuyucu! Eğer yaşantın boyu, bir gün olsun bir teknenin kaptanı olmadınsa – ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse – teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış, bilmediğin sularda yol alırken haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa...
Savaş, bir annenin göğsünde taşıdığı kalbin sessizce çatlamasıdır. Oyuncak bir bebeğin yanık kumaş kokusudur. Savaş, hiçbir çığlığın işitilmediği, herkesin her şeyi izlediği yerdir. Savaş, bir çocuğun adı hafızalardan silinmeden önce düşen son gözyaşı damlasıdır.
'Kimi yeni yetmelere egemen olan 'ben kimim?' sorusunun sıkıntısını yaşamak zorunda kalmadım. Attığım her adım bir olguydu; ben de onunla birlikte vardım. Yaşamım öylesine kesin biçimde evrenselliğe dönüktü ki, bacağımı bile unutuyordum.
Kararlıydı. Değişmeyecekti. Zihninin labirentlerinde dolaşmayı seçti. Çünkü çıkışı bulursa, kim olduğunu da kaybedecekti. Her çıkış bir vedaydı. Her vedada bir parça kayboluyordu içinde.
Martin Eden`i ister sanatsal açıdan, ister siyasal bir tutumla, ister sığ bir bakış açısıyla, ister kendi dipsiz karanlığınızda kaybolmaktan kurtulmayı düşündüğünüzde, ister kendinizi kandırmayı bıraktığınızda, hangi kimliğinizle hangi yaşınızda okursanız okuyun etkileneceğinizi ve kendi iç dünyanız...
Adam öldürdüğü için değil, fahişe olduğu için değil, gerçekleri; duyulmak istenmeyen gerçekleri insanların yüzüne söyleyebildiği için...