Okunma Sayısı : 217
Meksika'da mavi bir evde, 1907 yılında bir kız çocuğu doğduğunda hayatı mavi rengin ferahlığından çok az şey taşır. Meksika Devrim'i zamanında doğan ve hayatı boyunca yaşadıklarını ömrünün devrimi yapacak kadar tutkulu bu kız, adı dünya çapında duyulacak özellikle ülkesi Meksika'nın önemli isimleri arasına girecek ressam Frida Kahlo'dur. Sosyalist ve feminist olan Frida Kahlo'nun hem yaşamını hem de sanatını, aşk ve acının etkilediği söylenebilir. Resimlerinde yaşamının acıklı bir öykü olduğunu, resim yapmanın da yaşamından bir farkı olmadığını göstermeye çalışır.
Frida, Macar Yahudisi Wilhem Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon'un üçüncü çocuğu olarak 6 Temmuz 1907 de dünyaya gelir. Hem içine kapanık hem de hareketli bir çocukluk geçirir. Hayatının belirleyicilerinden biri olan 'fiziksel acı' onu daha çocukluk yıllarında yakalar. Henüz altı yaşındayken çocuk felci geçirir. Mahallenin çocuklarının sağ bacağındaki farklılıktan dolayı ''tahta bacaklı'' diye çağırdıkları Frida, babasından özel ilgi görür diğer kardeşlerine göre. Frida'nın çocukken kaba saba bir hali vardır. Annesi oğlan çocuğu gibi olduğunu söyleyip hayıflanır, mahalleli ise ''pek de çirkin bir kızcağız'' der, haylaz hallerini anlamakta zorlanır. Babası iyi bir okulda okumasında ısrarlıdır 1922'de dönemin önemli okullarından biri olan Ulusal Hazırlık Okulu'nun sınavını kazanır Frida.
Eski ve saygın bir cizvit okulu olan bu okul kuşaklar boyu yetiştirilmiş nice bilim adamı, üniversite hocası ve siyasetçinin beşiği ünvanını taşır. Frida'nın okula başladığı dönemde Meksika'da bir canlanma dönemi yaşanır, sanatın ilerlemenin temel dinamiği olduğunun altı çizilir. Frida okula girdiğinde, her şeye karşı güçlü bir merak duyar. Toplumdan kopuk bir ergen olma yerine, toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu düşünür. Kişisel olarak büyümenin yanında olanaklarını tüm insanlığın olmasa da ülkesinin hizmetinde daha parlak bir gelecek adına birleştirmeye çalışır. Frida ve arkadaşları kendilerini devrimin çocukları olarak görür. ''Devrim bizim sütannemiz'' diye yazar Frida sonraları. O günleri güzel dönemler olarak hatırlar ve şöyle anlatır:
''Kimi yeni yetmelere egemen olan 'ben kimim?' sorusunun sıkıntısını yaşamak zorunda kalmadım.Attığım her adım bir olguydu; ben de onunla birlikte vardım. Yaşamım öylesine kesin biçimde evrenselliğe dönüktü ki, bacağımı bile unutuyordum. Anlamsız bir küçümsemeyle ortopedik boyumun sert derisine fırlatılan bir taşın tok sesini artık hiç duymaz olmuştum.''
Frida'nın yaşamını belirleyen asıl şey 18 yaşındayken geçirdiği kaza olur. Frida bu olaya "hayatımın miladı" der. Kaza çok sayıda yolcunun ölümüyle sonuçlanır. Frida da ağır yaralanır. Yolcuların tutunduğu kalın bir metal çubuk Kahlo'nun karnından vücuduna girer ve bel omurlarını zedeleyerek dışarı çıkar. Ayrıca omuz ekleminde çıkık, bazı kaburgalarda ve sağ bacağında kırıklar da oluşur. "Doktorlar, tekrar yürüyebileceğinden, hatta yaşayabileceğinden bile şüpheliydiler. Onu parça parça bir araya getirmeleri gerekiyordu" der ailesi. Frida bu şöyle anlatır sonraları:
Benim zamanımda otobüsler hiç de güvenilir değildi; henüz yeni kullanıma girmişlerdi ve pek rağbet görüyorlardı. Tramvaylar boşalmışlardı. Alejandro Gomez Arias'la otobüse bindim... Kısa bir zaman sonra otobüs ile Xochimilo hattının treni çarpıştı. Tuhaf bir çarpışmaydı bu; şiddetli değil, ağır ve yavaştı, herkesi sarstı. Beni daha da çok sarstı. Önce başka bir otobüse binmiştik. Ama küçük şemsiyemi unuttuğumu görünce, aramak için indik, beni harabe eden otobüse böylece bindik. Kaza bir kavşakta oldu... İnsanın çarpışmanın farkına vardığı, ağladığı doğru değil. Gözümden bir tek damla yaş akmadı ve demir çubuk, kılıcın boğayı delmesi gibi beni deldi geçti.
Frida'nın çoğu zamanın yatakta geçeceği dönemleri böylece başlar. Aile fertleri Frida'nın daha rahat olabileceği bir yatak tasarlarlar. Yeni yatakla birlikte Frida'nın yaşamı da değişir. Sütunlu bir yatak yaparlar ve tavana bir ayna asarlar. Kendisinin dediği gibi o ayna günlerinin ve gecelerinin celladı olur. '' İçerdeki Frida, dışardaki Frida, her yerde, sonsuza değin Frida vardı...'' O ana kadar resim yapma isteği yoktur Frida'nın. Tavana asılan aynayla birlikte resim yapmaya başlar. Sonrasında ise aşk ve resim damarlarındaki kandan öteye gidip Frida'nın sakat omuriliğinin yerini tutar. Korseler içine sarmalanmış Frida, oto portresini yapar. Kendini mükemmel bir kadın olarak tasvir etmektedir resminde. Üzerinde şarap rengi, yakası işlemeli bir elbise vardır. Gözlerindeki ifade doğrudan ve diktir. Sağ eli öne doğru uzanmaktadır. Elini uzatır gibidir biraz da.
Hastalıklı günler Frida'yı ressamlığa yaklaştırır. Oto portresinden sonra çevresindekilerin portresini yapmaya başlar. Bedeni izin verdiği ölçüde çalışır. Resim yapamadığındaysa resim üzerine okur.
Frida Kahlo'nun sanat çevresinden görüştüğü kişiler komünist mücadelenin içindedir. Frida, Kübalı komünist militan Julio Antonio Mella'yla tanışır. Mella, o dönem İtalyan kökenli Tina Modoti 'yle birlikte yaşamaktadır. İki kadın kısa zamanda birbirlerine sempati duyar. Frida arkadaşı Tina nın götürdüğü siyasi toplantılarda, sanatçıların düzenlediği eğlencelerde boy göstermeye başlar. Kısa bir süre sonra Frida, pek çok arkadaşının militanlığını yaptığı Komünist Partiye katılır. Frida, yaşamının temel erkeği olacak Diego Rivera ile ülkenin durumunun konuşulduğu ve sanat üzerine tartışmaların yapıldığı bir toplantıda tanışır. Frida nın Diego Rivera ile ilk karşılaşması yeni yetmelik dönemlerine denk gelir aslında. 1922 yılında Frida ulusal Hazırlık Okulunda öğrenciyken, Diego Riviera okulun amfisine bir duvar resmi yapmak üzere okulda çalışmaktaydı. Frida, Diego'nun duvar resimlemesini bir köşeye oturup izlemiş. Bu patlak gözlü, dev gibi adamın büyüsü altında saatlerce fırça darbelerini izlemekten kendini alamamış. Bunu ilk karşılaşma sayarsak ikinci karşılaşma akşam toplantısında olur. Diego Rivera, Frida'nın da bulunduğu davetin ilgi odağıdır. Kadınlar etrafından her zamanki gibi hiç eksik olmuyorlardı. Frida onu bir tür Meksikalı Michelangelo olarak tanımlayıp, bu dev ve ölçüsüz hareketleri olan adamdan etkilenir. Birkaç toplantıda daha karşılaşmanın ardından, bir gün Frida o güne kadar yaptığı çalışmaları koltuğunun altına alır, milli eğitim bakanlığının duvarlarını resimleyen Diego'nun yanına gider. Frida biraz aşağı insenize diye bağırdığında, Rivera ağzında sönmüş sigarasıyla bir iskelenin üzerinde çalışmaktadır. Diego, Frida ya bakıp güler ve işine devam eder. Frida aşağı inmeye ikna eder onu. Diego çalışmalara bakar ve başka çalışması olup olmadığını sorar Frida'ya. Onları getiremeyeceğini evinin çok uzak olduğunu söyler. Frida ve bir sonraki pazar resimleri görmesi için Diego'yu evine davet eder. Diego'nun eve gelmesini portakal ağcına tünemiş bir şekilde bekleyen Frida Kahlo ve o gün Mavi Ev'e ilk kez gelen Diego Rivera yirmi beş yıl sürecek tutkulu bir ilişkiye böyle başlar.
Yirminci yüzyılın en önemli ressamlarından Diego Rivera, rengârenk ve sürprizli yaşamıyla Frida'nın hayatına girdiğinde kırk üç, Frida ise yirmi iki yaşındadır. 21 Ağustos 1929 da evlenirler.
Bu evlilik Frida'nın annesini mutlu etmez çünkü Diego'nun yaşlı, şişman, çirkin, sanatçı, bohem, kominist, ateist biri olmasından dolayı üzgündür. Babası ise istemese de bu durumu kabullenir.
Diego'ya aşık oldum, ailem bundan hiç hoşlanmadı, çünkü Diego bir komünistti ve bizimkiler onu çok çok çok şişman Breughel'e benzetiyordu. Bunun bir fille beyaz güvercinin evlenmesini andırdığını söylüyorlardı. Her şeye rağmen 21 Ağustos 1929'da evlendik. Diego'ya; 'Kızımın hasta olduğunu ve yaşamı boyunca sağlık sorunları olacağını unutmayın. Akıllıdır ama güzel değildir. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Her şeye rağmen onunla evlenmek istiyorsanız, rıza gösteriyorum' diyen babam dışında düğüne kimse gelmedi, der Frida.
Evlendikten kısa bir süre sonra parasızlık yüzünden beraber oturdukları evden taşınıp Mavi Ev'e yerleşirler. Birkaç ay sonra Frida hamile kalır ancak doktor leğen kemiğinde doğuştan bir sorun olduğu için çocuk doğuramayacağını söyler. Frida ölesiye ağlar. Diego'dan bir çocuğu olamayacağı gerçeğini kabullenmek istemez.Dışarıdan bakıldığında kafa karıştıran bir birliktelikti onlarınki. Kahlo ve Rivera, sanatçılara ait magazin haberlerini her daim süsleyenler arasındadır. Nasıl bir ilişkiydi bu? Kadın adamın annesi, adam kadının babası, ikisi birbirinin çocuğu, adam kadının ağabeyi, kadın adamın sevgilisi, adam kadının vazgeçemediği aşığı, iki dost ve yoldaş...
Frida ya göre bu bir aşk ilişkisi ve kutsal birlikteliktir, üstelik yaşayan evren gibi rengarenktir. Evlerinin kapısı bir han kapısı gibi herkese açıktır. Akşamları orada karun kadar zengin insanlar ya da işçiler görebilirdiniz. 1930 yılında Diego, 'kapitalist bir ülke için resim yapacak' eleştirilerine kulak asmayarak, Amerikan halkıyla açık mücadeleye gireceğine inanarak Frida ile Amerika'ya gider. Bu Frida'nın yapacağı ilk yolculuktur.
Amerika'ya gittiklerinde ikisi de insanları mıknatıs gibi yanlarına çekmekte gecikmezler. Frida'nın çekiciliği, Diego nun Amerikalı modelleriyle ortadan kaybolmasını engellemez. Bunlardan uzaklaşmanın tek bir yolu vardır Frida için: resim yapmak. O dönem sağ bacağı ile ilgili bir sorun da yakasını bırakmaz. Hareketsizlik onu iyice resme gömülmeye yöneltir. Bu dönemde yaptığı resimlerde Diego etkisi görülmez. 1931 de Meksika'ya döner çift. Mavi Ev günleri fazla uzun sürmeden kısa bir süre sonra Amerika'ya geri dönerler. New York Modern Sanatlar Müzesinde bir retrospektif sergi açmak için çağrılır Diego Rivera. O dönemde Frida yalnızca erkeklere değil kadınlara da gülücükler ve cömert bakışlar dağıtır. Diego'ya yanaşan kadınları uzaklaştırmanın en iyi yolunun, dikkatleri kendi üzerine çekmek olduğunu düşünür.
Çalkantılı aşk hayatı devam ederken resim çevrelerinde de iyi bir ressam olarak anılmaya başlanan Frida Kahlo, gerçeküstücü bir sanatçı olarak görülür. Frida ise, sanat hayatı boyunca gerçeküstücü bir ressam olduğunu kabul etmez. Kendi gerçeğini resmettiğini söyler. 1937 - 38 yılları Frida için bir dönemeç niteliği taşır. Kendi sanat yolunda yürüyen Frida hiçbir engel tanımaz. O dönemde, kendinde tuvalinin önünde saatlerce duracak gücü yaratır. 1938 yazında Amerikalı aktör Edward G. Robinson, Kahlo'nun dört tablosunu birden satın alır. Bu sanatçının ilk büyük satışıdır. Birkaç ay sonra sonbahar da yirmi beş tablosunun sergileneceği sergiye katılmak için New York'a hareket eder. Netameli sağlık durumuna rağmen morali oldukça iyidir.
Frida Kahlo hayatı boyunca 70'e yakın resim yapar. Yaşadığı fiziksel ve ruhsal acılarını bilerek ya da bilmeyerek doğrudan resimlerine yansıtır. Çalışmaları, duygulanım, kalp kırıklığı, cinsellik, aşk, yaşam ve ölümün nadir rastlanan bir birleşimdir. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, "gündüzlerinin ve gecelerinin celladı" olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizer. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso'ya bile "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz" dedirtmiştir.
İnişli çıkışlı bir ilişki olmasına rağmen Frida ve Diego, Frida'nın ölümünden önce yine bir araya gelir. Frida ölümünden yaklaşık 10 gün önce 1954 yılında en son ABD'nin Guatemala'ya müdahalesine karşı yapılan yürüyüşte görülür. Diego da kanser teşhisi konulması üzerine Sovyetler Birliği'nde ameliyat olduktan iki yıl sonra, 1957 yılında hayatını kaybeder.
... Açlıktan küçülmüş ve çıplak ayaklarıyla soluk yüzlü yaşlı bir adamın hafif bir sesle söylediklerini kolay kolay unutamayacağım. "Devrim iyidir. Gerçekleştiği zaman, eğer Tanrı izin verirse, asla, asla, asla açlık çekmeyeceğiz. Ama daha çok var ve bizimse ne yiyeceğimiz ne de giyeceğimiz var."
John Reed'in savaş sırasında karşılaştığı Meksikalı bir köylü için devrim ne ise tuvalinde kendi portresini görmeye alıştığımız Frida Kahlo için de devrim benzer bir anlam taşır. Frida'nın sağlığını kaybettiği son yıllarda günlüğüne düştüğü bir not:
Resimlerimle ilgili kaygı duyuyorum. Her şeyden öte, resmimi komünist devrimci harekete yararlı bir şeye dönüştürmek istiyorum, çünkü şimdiye kadar sadece kendi ağırbaşlı portrelerimi çizdim, ama Parti'ye [Meksika Komünist Partisi'ne] hizmet edecek bir çalışma sunmaktan çok uzağım. Sağlığımın izin verdiği ölçüde Devrim'e, yaşamın tek gerçek anlamına, birkaç olumlu katkıda bulunmak için tüm gücümle mücadele etmeliyim.
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954'te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu. Frida Kahlonun hayatı "Frida" ismi ile sinemaya aktarılmış ve bu filmde Kahlo'yu Salma Hayek oynamıştır.
Burcu AL DOĞRU
Kaynaklar :
http://www.fridakahlo.com
Reed John, Viva Meksika, çev. Nesrin Arman, Pencere Yayınları, İstanbul, 1998, s. 11.
http://biography.jrank.org/pages/3123/Kahlo-Frida-1907-1954-Artist-Affec...
http://www.pbs.org/wnet/americanmasters/episodes/diego-rivera/about-the-...
http://www.fbuch.com/diego.htm
http://www.pbs.org/wnet/americanmasters/episodes/diego-rivera/about-the-...
http://www.fridakahlo.com/chronology
http://www.artchive.com/artchive/R/rivera.html
http://www.fridakahlo.com/chronology
Reed, John, a.g.e., s. 21.
http://www.fridakahlofans.com/essay.html
http://www.msxlabs.org/forum/sanat-ww/13473-frida-kahlo-frida-kahlo-kimdir-frida-kahlo-hakkinda.html#ixzz1qKqNBf2a
http://www.msxlabs.org/forum/sanat-ww/13473-frida-kahlo-frida-kahlo-kimdir-frida-kahlo-hakkinda.html#ixzz1qKqBQofi
."
1988 yılında Hatay’da doğdu. Çukurova Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği ve İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi bölümünü tamamladı. Mesleğinde her gün bir çocuğun dünyasında yeniden başlarken, yazılarında yetişkinliğin sessiz çatlaklarına ses vermeye çalışıyor. Çocukluk, kadınlık, hafıza ve içsel dönüşüm temaları etrafında şekillenen yazılar kaleme alıyor. Yazılarında sade ama derinlikli bir anlatım dili benimseyerek okuru yaşamın görünmeyen duygularıyla buluşmayı amaçlıyor. Hem bir öğretmen hem de bir anlatıcı olarak kelimelerin içindeki çocukça dürüstlüğü aramaya devam ediyor.