Okunma Sayısı : 191
Kitabı elime aldığımda, yazarının bir psikolog olması sebebiyle derin psikolojik tahliller içeren bir hikâye bekliyordum. Kitap, anlatıcının geçmişini kızına aktarması şeklinde çerçevelenmiş bir anlatı yapısıyla açılıyor. Hikâye, önce Antakyalı Servet’in küçük yaşantısını anlatarak ilerliyor. Servet’in babasıyla çatışmaları, iş hayatı, arkadaşlıkları... Her şey fazlasıyla doğal ve fazlasıyla Antakyalı. Yazarın içindeki Hatay sevgisini hikâyenin her yerinde görüyorsunuz. Kitapta Servet’le birlikte Antakya’yı geziyor, bir Antakyalı ne yaparsa aynısını yapıyorsunuz. Bu da yazarın Antakya’nın kültürel belleğinin izdüşümlerini üzerinde taşıdığını gösteriyor.
Ama sonra bu olağan akışa, aniden başlayan öncü depremler müdahale ediyor. Ve Servet’in hikâyesi, 6 Şubat 2023 Depremi’yle birlikte olağan akışından çıkıp çok farklı bir boyuta geçiyor.
Kendisi de 2023 Şubat Depremi'nde enkaz altında kalıp sağ kurtulanlardan biri olan yazar; deprem anını, binanın yıkılışını ve enkaz altındaki mücadeleyi birebir tanıklığıyla anlattığı için kitabın bu bölümleri sizi adeta felç ediyor; okurken enkaz altında can çekişiyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Kitabın bu kısmını okumak, Şubat Depremi’ni yaşamış ve ailesinin bir kısmını bu felakette kaybetmiş biri olarak benim için de çok zor oldu.
Depremde enkazın altında kalan Servet, kendine geldiğinde gözlerini daha önce hiç tanımadığı bir dünyaya açıyor. İşte buradan sonra hikâye; bir sırlar geçidine dönüşüyor, hikâyeyi bir esrar sisi sarıyor ve siz cevaplayamadığınız birçok soruyla olayların çözüleceği hikâyenin sonuna doğru ulaşmaya çabalıyorsunuz. Bu anlamda, hiç ara vermeden okuyup bitirdiğim nadir kitaplardan biri olduğunu söylemeliyim.
Kitap, beklentilerimin aksine bir psikolojik hikâye değil. Antakya'nın deprem güncelliğinden izler taşıyan ve ustalıkla birleştirilmiş fantastik öğeler de içeren etkileyici bir kurgu. Kitabı okurken ister istemez bu satırların yazarının bu kurguyu nelerden esinlenerek ya da neler yaşayarak oluşturduğunu merak ediyorsunuz.
Hikâyenin akıntısı içerisinde sürüklenirken birden kitabın sonu geliyor ve hikâyeyi bitirdiğinizde içinizde kolay kolay unutamayacağınız buruk bir his kalıyor.
Yazar, hem mesleği hem de yaşadığı büyük felaketle edindiği derin insani birikimi, satırlarına içtenlikle yansıtmış. Bir psikolog olarak insan ruhunun derinliklerine aşina olması, karakterlerin duygusal geçişlerini ve içsel çatışmalarını başarıyla aktarabilmesini sağlamış. Ancak asıl etkileyici olan, yazarın kendi yaşadığı yıkımın izlerini bir edebi metne dönüştürerek, hem bireysel bir tanıklık hem de toplumsal bir hafıza yaratması.
Gerçeğin sınırlarını zorlamak, sarsıcı ve düşündürücü bir deneyim yaşamak istiyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız...
UĞUR AL
Gaziantep Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladığı lisans eğitiminin ardından, genç yaşlarda adım attığı edebiyat dünyasında, yıllar boyunca hem yazar hem de yayın yönetmeni olarak üretmeyi sürdürdü. Yerelden ulusala uzanan çeşitli dergilerde kaleme aldığı yazılar; dilin, düşüncenin ve duyarlığın izini süren bir arayışın ürünü oldu. Bir süreliğine edebiyattan uzak kalsa da, söze ve anlamın derinliğine duyduğu bağlılık hiç eksilmedi. Bu sessizlik dönemi, onun için bir geri çekilme değil, daha derin bir bakışın hazırlığıydı. Şimdi, FikirEdebiyat.com aracılığıyla yeniden yazınsal üretime dönerek, hem geçmiş birikimini hem de yeni arayışlarını okurla buluşturmaktadır.