Arama

Deprem Günlüğü / Yıldızların Altındaki Çadır

Okunma Sayısı : 277

Havanın sessizliğinde yankılanan tek şey içimdeki telaştı. Korku, isyan, çaresizlik... Aklımın her kıvrımında puslu bir uğultu gibi dolaşıyordu. Ellerimi gökyüzüne kaldırdım. Dudaklarım kıpırdadı, içimden bir ses Tanrı'ya seslendi. Ama sanki Tanrı, bizi unutuvermişti; sadece beni değil, hepimizi...

Deprem Günlüğü / Yıldızların Altındaki Çadır

Depremin dördüncü günüydü. Hayırseverlerin ve gönüllülerin desteğiyle ulaşan çadırları kurmaya başlamıştık. Toprağın altından fırlayıp üstümüze çöken o büyük korku, günlerdir süren uykusuzluk ve yorgunlukla beraber içimize ağır bir bezginlik salmıştı. Gecenin karanlığı çökünce ilk kez çadırın içinde başımı uzattım. Dört duvarın yokluğu, yerini rüzgâra teslim olmuş bir bez parçasına bırakmıştı. "Böyle bir şeyin içinde nasıl yaşanır?" diye sordum kendime. O an, içimde bir bulantı gibi yükselen düşüncelerle çadırdan gizlice çıktım; soluklanmak, biraz olsun kendime gelmek istedim.

Havanın sessizliğinde yankılanan tek şey içimdeki telaştı. Korku, isyan, çaresizlik... Aklımın her kıvrımında puslu bir uğultu gibi dolaşıyordu. Ellerimi gökyüzüne kaldırdım. Dudaklarım kıpırdadı, içimden bir ses Tanrı'ya seslendi. Ama sanki Tanrı, bizi unutuvermişti; sadece beni değil, hepimizi...

Soğuk gece siyah örtüsünü yere sererken, içeri geçip başımı yastığa koydum. Gözlerim kapalıydı ama zihnim hâlâ tetikteydi. Her an bir beton yığını üzerime devrilecekmiş gibi bir tedirginlik içindeydim. Derken bir koku burnuma çarptı. Duman değil, yalnızlıktı sanki... Çadırın dış fermuarının açık olduğunu fark ettim. Dışarı çıktım. Annem, elinde yarım bir sigarayla sağa sola telaşla bakınıyordu. Yanına sessizce yaklaştım. Kokusuyla sardım onu; göz göze geldik. Gözleri doluydu.

Şimdi ne yapacağız, diye sordu.

Bilmiyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Aklım boş, dilim kilitliydi. Cevap arayışında değil, sadece hayatta kalma çabasında olan bir avuç insandık. O an, üzerime sigara kokusuyla karışık bir ölüm kokusu sindi.

Zaman geçiyordu; nasıl geçtiğini bilmeden. Uzaktaki akrabalarımızla haberleşmeye başlamıştık ama her çalan telefon, bir başka acının taşıyıcısıydı. Telefon zili, artık ölümün sesi gibiydi. Her yanıt, bir yakının yokluğuydu.

Gözlerimiz dolu, ellerimiz titriyordu. Karanlık, bir boşluk gibi içimizi çekiyordu içine; ölümün sessizliğine doğru...

Ertesi gece bir bardak kahveyi avuçlarımda tuttum. Buharı gözlük camı gibi ruhumu buğuluyordu. Gökyüzüne kaldırdım başımı. Ve o an... Yıldızları gördüm. Çadıra vuran solgun bir ışık vardı. Hayat, işte orada; karanlığın içine sızan bir parıltıda yeniden doğuyordu.

O gece, yıldızların sadece bizim için parladığını düşündüm. Belki de öyleydi ya da değildi. Belki Tanrı sessizdi ama yıldızlar konuşuyordu. Onları izledim. Sonra her gece dışarı çıkıp o parıltıya baktım. Bir bez parçasına değen o ışık, karanlığa rağmen yaşamayı hatırlattı bana.

 

O yıldızlar hâlâ orada. Depremin üzerinden yıllar geçse de gözüm onların ışığında. Çünkü o kötü gecelerde, bir çadır bezine vuran ışık, en karanlık zamanda içimde bir umut filizi yeşertmişti.

BERKAY BEYAZ

 

 
Etiketler : deprem
BERKAY BEYAZ
BERKAY BEYAZ

Hatay Serinyol'da doğdu. Küçük yaşlarda bağlama çalmaya başlayarak müzikle tanıştı. Sanat eğitimine Hatay Bedi Sabuncu Güzel Sanatlar Lisesi’nde devam etti; burada gitar ve kanun eğitimi alarak müzikle olan bağını derinleştirdi. Erken yaşlardan itibaren yalnızca müzikle değil, kitaplar ve edebiyatla da yakın bir ilişki kurdu. Sanatın çok yönlülüğü, onun dünyaya bakışını şekillendirdi. Henüz çok genç yaşta olmasına rağmen yazılarını çok yönlü bir derinlikle kaleme almakta; bireysel ve toplumsal izlenimleriyle beslenen metinleriyle FikirEdebiyat Dergisi'nde yer almaktadır.

Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.

Yorumlar