Arama

Sabır mı, Katlanma mı?

Okunma Sayısı : 197

Sabır, çoğu insanın dilinde artık bir boyun eğişin, bir sisteme uyum sağlama biçiminin adı haline geldi. Katlanmakla sabretmek karıştı...

Sabır mı, Katlanma mı?

"Sabır, beklemek değildir. Çaba gösterip elinden gelmeyeni kabullenmektir."

Bir zamanlar sabır, insanın içsel direncini simgeliyordu.
Köklerini toprağa salmış bir ağacın, rüzgâra rağmen dimdik kalması gibi...
Bugünse bu kavram, başka bir kılığa bürünmüş gibi duruyor. Sabır, çoğu insanın dilinde artık bir
boyun eğişin, bir sisteme uyum sağlama biçiminin adı haline geldi. Katlanmakla sabretmek karıştı; biri olgunluğun, diğeri teslimiyetin göstergesi iken, aralarındaki çizgi sessizce silindi.

Biz, katlanmayı "erdem" sanan bir toplum haline geldik.
Kötü yöneticilere, haksız iş koşullarına, adaletsizliklere, sevgisiz ilişkilere katlanıyoruz; adına da "sabır" diyoruz. Oysa bu, sabır değil; 
öğretilmiş çaresizlik. Çünkü sabır, bir süreçtir: eylemi, farkındalığı ve kabullenmeyi birlikte taşır. Katlanma ise yalnızca sessizliktir, korkunun başka bir adıdır.

Bir işveren çalışanına kötü davrandığında çevresi çoğu zaman şöyle der:
"Sabret, zamanla düzelir."
Ama düzelmez. Çünkü sabır burada yanlış yerde kullanılmıştır. Sabır, bir adaletsizliği sürdürmek için değil, bir çabayı olgunlaştırmak içindir.
Bir ağacı dikeriz; toprağını hazırlar, suyunu veririz.
Sonra bekleriz. Don vurursa, fırtına çıkarsa kabul ederiz; elimizden gelenin sınırını biliriz.
İşte bu sabırdır.
Ama ağacı hiç sulamadan, gölgesinde oturup meyve hayali kurmak katlanmaktır.
Ve toplum tam da bunu öğretiyor bize: "Bekle, karışma, kaderine razı ol."

Katlanmayı sabır sanmak, bizi hem bireysel hem toplumsal olarak uyuşturuyor.
Zamanla haksızlıkla aramızda tuhaf bir bağ oluşuyor; o kadar tanıdık hale geliyor ki, yokluğunda boşluk hissediyoruz. Katlandıkça kimliğimiz silikleşiyor, içimizdeki özne susuyor. Sabır ise bunun tam tersine, insanın özne olma halini korur: Elinden geleni yapar, sonra hayatın akışını teslimiyetle izler. Pasif değil, bilinçlidir.

Belki de en büyük yanılgımız şu:
Sabır, dış dünyaya karşı gösterilen bir bekleyiş değildir.
Sabır, insanın kendi iç dünyasında kurduğu bir denge biçimidir.
Toplum bize "sabret" dediğinde çoğu zaman "sorgulama" demek istiyor.
Ama sorgulamak da bir sabır biçimidir ; çünkü gerçeğe ulaşmak, aceleye gelmez.

Bugün sabır, yeniden düşünülmesi gereken bir kavram.
Çünkü sabrı kaybetmedik, sadece yanlış yerde arıyoruz.
Sabır, fırtınaya karşı dimdik duran ağacın kararlılığında değil;
kırılmış bir dalın yeniden filiz verme kabullenişindedir.



HASAN ABACI

HASAN ABACI
HASAN ABACI

1986’da Hatay Samandağ’da doğdu. 2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Delaware State University’de Psikoloji ve İnsan Hizmetleri eğitimi aldı. Uzman psikolog olarak yıllar boyunca insan hikâyelerine kulak verdi, gözlem ve sezgilerini hem mesleğine hem yazın hayatına taşıdı. 2020’de Türkiye’ye döndü. Hâlen Hatay’da kendi danışmanlık merkezinde çalışmakta, yazarlık serüvenini sürdürmektedir. Enkazdan Paralel Evrene Uyanış romanının yazarıdır.

Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Ayıp

Ayıp

3 ay önce
Uyanık

Uyanık

2 ay önce
Yorumlar