Kelebeğin Rüyası
Kelebek Ömürlü İki Şairin Rüyası
Şiirin ve hastalığın gölgesinde iki genç adam: Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hikâyesi
Bazı hayatlar vardır, bir şiirin dizesi kadar kısadır. Ama o kısa dize öyle güçlüdür ki yıllar geçse de yankısı sürer. Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği Kelebeğin Rüyası filmi, işte böyle iki gencin; Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hem gerçek hem de şiir gibi yaşamlarına dokunuyor.
Zonguldak’ta Başlayan Şiir
1940’lı yılların başı. Zonguldak, maden ocaklarının dumanı arasında bir kıvılcım gibi parlayan iki genç şair: Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu. Her ikisi de Behçet Necatigil’in öğrencisi. Şiire tutkuyla bağlı, edebiyat dergilerine yazan, umut dolu çocuklar.
Rüştü Onur, 1920’de dünyaya gelir. Henüz lise yıllarında vereme yakalanır. 1941’de hastalığı nükseder, Heybeliada sanatoryumunda aylarca kalır. Hastalığını yendiğini sanarak döner ama ömür ona fazla cömert davranmaz. İstanbul’dan Zonguldak’a dönerken Anafartalar vapurunda Mediha Sessiz ile tanışır. Aşkı ilk görüşte bulur. Şiirlerinde Mediha’ya yazdığı satırlar bu yüzden derin ve acı doludur. Nişanlanırlar, sonra evlenirler. Ancak büyük bir talihsizlikle Mediha, karın zarı iltihabı geçirerek hayatını kaybeder. Rüştü, eşinin ardından yalnızca iki hafta daha yaşar. 2 Aralık 1942’de, Beşiktaş’taki evinde ciğerlerinden gelen kanla boğularak ölür. Ölümünden sonra Ortaköy Mezarlığı’nda, "Boğazın lacivert sularına bakan" bir sırtta eşiyle yan yana yatmaktadır.
Zonguldaklı Şairin Acılı Sessizliği
Muzaffer Tayyip Uslu, 1922 doğumlu. Arnavut kökenli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğsa da yaşamının önemli kısmını Zonguldak’ta geçirir. Behçet Necatigil’in öğrencisidir. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde başladığı üniversite eğitimini hastalığı ve maddi zorluklar nedeniyle yarıda bırakır.
O da tıpkı arkadaşı Rüştü gibi vereme yakalanır. Sanatoryuma yatamaz çünkü ailesinin durumu yoktur. Necati Cumalı’ya göre doğuştan sakat olan Muzaffer, hastalığı ilerledikçe bir deri bir kemik kalır. 24 yaşında, havasız ve karanlık babaevinde annesinin kucağında son nefesini verir. Acıya rağmen gizli bir güzellik taşır şiirleri. Yaşamındaki yoksulluğu, kırgınlığı ve yalnızlığı derin bir lirizmle aktarır.
Şiirlerini 1945’te yayımladığı Şimdilik adlı kitapta toplar. Ölümünden sonra, Necati Cumalı tarafından şiirleri ve yazılarından seçmeler Muzaffer Tayyip adıyla bir araya getirilir.
Bir Şiirin İçinde Ölmek
Kelebeğin Rüyası, yalnızca iki gencin değil, bir kuşağın umutlarının, hastalığa ve yoksulluğa karşı verdiği mücadelenin filmi. Film, dönemin Türkiye’sine dair güçlü bir atmosfer kurarken, aynı zamanda sanatın ve aşkın nasıl birer direniş biçimi olduğunu da anlatıyor.
Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun şiirle kurduğu bu kısacık ama derin bağ, sinema aracılığıyla bugün hâlâ yankılanıyor.
Hayatları kısa sürdü belki, ama kelimeleri uzun ömürlüydü.
Ve o kelimeler, bugün hâlâ bir kelebeğin kanadında uçuyor.
METİN AL