Elf Leyle ve Leyle ("ألف ليلة وليلة" ) Veya Binbir Geceyi Düşlerken
Çocukluğumuzda elimize tutuşturulan ve bizi o masal çağlarına duyulan özlemi ömür boyu taşımaya mahkûm eden Binbir Gece Masalları, yalnızca Doğu'nun hayal gücünün ürünü değil; aynı zamanda yüzyıllar boyunca sözlü kültürden yazılı edebiyata aktarılan bir bellektir. Masalların dünyasına açılan bu büyülü kapı, bizi yalnızca geçmişin saraylarına, çöl yollarına ya da efsanevi denizlere götürmez; aynı zamanda anlatının, insanı nasıl ayakta tuttuğunun da tanıklığını sunar.
Bu eser, kökeni Hindistan, İran ve Arap coğrafyasına dayanan zengin bir masal derlemesidir. İlk çekirdeği 8. yüzyılda Sanskritçe Hazar Afsanah (Bin Hikâye) adlı Hint menşeli bir derlemeye uzanır. İran üzerinden Arapça’ya çevrilmiş, zamanla İslam coğrafyasının farklı kültürel damarlarıyla harmanlanarak bugünkü şekline kavuşmuştur. Bugün elimizdeki metin, 9. yüzyıldan itibaren Arap dünyasında şekillenen ama özellikle 14. yüzyılda Mısır'da zenginleşen versiyonudur. Her anlatı, her efsane bu metne katıldıkça, Binbir Gece bir masal kitabı olmaktan çıkmış; doğunun kolektif hafızası hâline gelmiştir.
Bu masalların çerçevesini oluşturan anlatı, Şehrazad’ın ölümden kurtulmak için her gece kocasına anlattığı hikâyelerdir. Peki kimdir Şehrazad?
Şehrazad, bir vezirin kızıdır. Güzelliğiyle değil, bilgeliğiyle saraya ulaşır. Onun hikâyesi, bir kralın cinnetle bastırdığı öfkesine karşı, kelimelerle verdiği direniştir. Rivayete göre, Fars kralı olan Sultan Şehriyar karısı tarafından aldatılınca kadınlara olan güvenini tamamen kaybeder ve her gece başka bir kadınla evlenip sabah onu öldürmeye başlar. Halk dehşet içindedir. Şehrazad, bu vahşeti durdurmak için gönüllü olur. Babasının tüm karşı çıkışlarına rağmen sultanın karısı olur. Ve ilk geceden itibaren hikâyeler anlatmaya başlar.
Ama bu hikâyeler rastgele seçilmiş değil, zekice kurgulanmış, bir sonraki geceyi bekletecek şekilde tasarlanmış anlatılardır. Her gece anlattığı masalı yarım bırakır; sultan, merakından onu bir gece daha yaşatır. Bu böyle bin bir gece sürer. Ve bu bin bir gecede sadece Şehrazad değil, kelimeler, anlatı, hayal gücü ve insanlık hayatta kalır.
Bu, anlatının yaşatıcı gücüne, sözün hayatı durdurabilecek kadar güçlü olduğuna dair eşsiz bir örnektir.
Binbir Gece Masalları’nda yalnızca cinler, saraylar, gemiler ya da sihirli lambalar yoktur. Bu metin aynı zamanda ahlâk, adalet, kader, ihanet, aşk, sadakat, yoksulluk, güç ve iktidar gibi temaları da taşır. Doğu toplumlarının bireyle, kaderle ve toplumla kurduğu ilişkileri çözümlemek açısından eşsiz bir kaynaktır. Şehrazad'ın hikâyeleri, masalsı olduğu kadar toplumsal, bireysel olduğu kadar evrenseldir.
Masalların en dikkat çekici özelliği, anlatının içinde anlatının, masalın içinde masalın olmasıdır. İç içe geçmiş yapısıyla modern postmodern edebiyatı da etkileyen bir öncüdür bu metin. Borges, Calvino, Barthes gibi yazarların ilgisini boşuna çekmiş değildir. Oyunlu yapısı, anlatıcının anlattığına hem inanmamızı isterken hem de bizi anlatı üzerine düşünmeye zorlaması, Binbir Gece’yi sadece bir gelenek ürünü değil, aynı zamanda bir edebi zeka örneği hâline getirir.
Avrupa’nın bu masallarla tanışması 18. yüzyılda Fransız şarkiyatçı Antoine Galland’ın yaptığı çeviriyle olur. Bu çeviri yalnızca Doğu’nun anlatılarını Batı’ya taşımakla kalmaz; aynı zamanda egzotik olanın, “oryantal” dünyanın edebi imgelerle Avrupa’ya sunulmasını da başlatır. Bu yönüyle Binbir Gece, yalnızca doğulu bir metin değil, aynı zamanda doğunun nasıl görüldüğüne dair de bir tarihsel belgedir.
Masalların Coğrafyası ve Zamanı
Binbir Gece Masalları, zaman ve mekânın sınırlarını aşan bir evrende geçer. Masalların içinde Hindistan'dan Çin’e, İran’dan Bağdat’a, Basra’dan Kahire’ye kadar uzanan geniş bir coğrafya vardır. Bu evrensel sahne, İslam’ın altın çağında (8.–14. yüzyıllar) gelişen doğu toplumlarının sosyal yapısını, ahlak anlayışını, ticaret hayatını ve gündelik yaşamını yansıtır.
Masallarda geçen şehirler arasında en çok öne çıkanlar:
-
Bağdat: Abbasi Halifesi Harun Reşid’in başkenti, ticaret yollarının merkezi, büyücüler ve bilge adamların ikametgahıdır.
-
Basra: Denizcilerin limanı, Simurg kuşunun uçtuğu şehirdir
-
Kahire: Kurnazlık ve zekânın şehridir.
-
Şam ve Samarra: Sırların ve efsanelerin yer aldığı büyülü şehirlerdir.
-
Hindistan, Çin, Zenc ülkeleri (Afrika kıyıları): Egzotik anlatıların kaynakları olan yerlerdir
Bu coğrafyalar, anlatının içindeki zamanla birlikte çoğu zaman gerçekliğini yitirir; çünkü Binbir Gece, tarihsel doğruluktan çok düşsel bir gerçekliğe dayanır. Burada zamanı ölçen şey takvim değil, meraktır. Mekânı tanımlayan şey harita değil, hayal gücüdür.
Bazı Öne Çıkan Masallar
Binbir Gece Masalları, yalnızca bir anlatı değil, aynı zamanda anlatılar içinde anlatılar barındıran bir matruşka gibidir. İşte öne çıkan bazı masallar:
-
Ali Baba ve Kırk Haramiler: “Açıl susam açıl!” sözünü bir efsaneye dönüştüren bu hikâye, yoksul bir oduncunun tesadüfen bulduğu define mağarasını ve açgözlü haramilerle mücadelesini anlatır.
-
Alaaddin’in Sihirli Lambası: Yoksul bir genç olan Alaaddin’in sihirli lambayı bulmasıyla hayatının değişmesi, bu lambadan çıkan cinin ona sunduğu güç ve iktidarla başa çıkma serüvenidir.
-
Sindbad’ın Yolculukları: Basra’lı tüccar Sindbad’ın yedi deniz yolculuğu boyunca başına gelen fantastik olaylar; dev kuşlar, cinler, batık adalar, bilinmeyen diyarlarda karşılaştığı ilginç kavimler anlatılır.
-
Şehzade Kamar el-Zaman ve Prenses Budur: Birbirlerini rüyalarında gören ve sonsuz bir arayışla birbirlerine ulaşmaya çalışan iki âşığın zamansız ve mekânsız aşkının hikayesidir.
Bu masallar, yalnızca olay örgüsüyle değil, taşıdığı felsefi derinlikle, ahlaki sorularla, toplum eleştirileriyle ve hayal gücünün sınırsızlığıyla da öne çıkar.
Anlatının Direnişi: Şehrazad’ın Sesi
Binbir Gece Masalları'nın en güçlü yanı, Şehrazad'ın "söz" aracılığıyla iktidarın en tepesinde bulunan bir erkeği yani "mutlak görünen güç imgesini" dönüştürmesidir. Şehrazad yalnızca kendini kurtarmakla kalmaz, masallarla sultanın kalbini de iyileştirir. O masal anlattıkça ölüm ertelenir, sultanın öfkesi diner, halk yeniden umutlanır.
Burada masal, boş zaman eğlencesi değil; bir direniş biçimi, bir düşünme pratiği, bir dönüştürme aracı ve bir şifadır. Ve bu yüzden masallar hâlâ yaşamaktadır. Çünkü insanlar, yaşamak için hikâyelere, kelimelere ve birbirlerinin hayallerine muhtaçtır.
Son Kelamlar
Binbir Gece Masalları'nın büyüsü bir yana; günümüz gerçekliği bizi tekrar tekrar masallara göç etmeye, masalların içine gizlenmeye, oraya sığınmaya zorluyor. Öylesine katlanılmaz bir gerçekliğin içine mahkum edilmiş durumdayız ki bir uçan halıya atlayıp bu çağdan, bu çağın insanından, bu çağın acımasızlığından kaçmak istiyoruz.
Bir sihirli lamba bulup tüm haksızlıkları gidermek, dünyanın insan eliyle hızla tüketilişini durdurmak istiyoruz. Ve belki de hepsinden öte, şu kısacık ömrümüzde, masallardaki mutluluğu yalnızca bir anlığına bile olsa hissetmek istiyoruz.
"Binbir Gece Masalları, yüzyıllar sonra bile hala bize soluk oluyor; o soluğu şevkle içimize çekebileceğimiz bir düşler ülkesinin kapılarını bizim için aralamaya devam ediyor."
UĞUR AL
